Hepimiz Özgür İradeleri Olan Bireyler Miyiz?

Kültürler arası psikolojinin ortaya çıkmasıyla birlikte bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarının önemli ölçüde kültürden etkilendiği anlaşılmıştır. Farklı kültürlerle yapılan çalışmalarda ortaya çıkan en kayda değer şey, kültürel özelliklere bağlı olarak bireylerin kendilerini farklı tanımlamakla kalmayıp aynı zamanda dünyayı farklı algıladıkları ve gördükleridir. Bu gerçeğin farkına varılması, benliğin ele alınmasında farklı bir bakış açısı ortaya çıkarmıştır.

Markus ve Kitayama (1991) kültürün farklı benlik kurgularını oluşturduğunu ileri sürdüler. Araştırmacılar, insanların zihninde kendilerinin kim olduğuna ve nasıl biri olduklarına, öteki insanların kim olduklarına ve nasıl birileri olduklarına ve kendilerinin öteki insanlarla olan ilişkilerinin nasıl olduğuna ya da olması gerektiğine dair kurgular olduğunu belirttiler. Markus ve Kitayama, Batılı toplumda büyüyen bireylerin gruba karşı bireyi öncelediklerini ve böylece kendi kendine yeten, ben-merkezli, bağımsız ve başkalarından ayrı olma gibi kişisel hedefler üzerine odaklandıklarını savundular. Buna karşılık, Doğu Asya toplumlarının üyelerinin ise bireyden ziyade gruba öncelik verme eğiliminde olduklarını ve gruba uyma, ilişkisellik, diğerlerine bağımlı olma ve bağlama önem verme gibi grup hedeflerine odaklandıklarını ifade ettiler. ABD ve Batı Avrupa kültürel geleneklerine dayanan benlik kurgusunu bağımsız (independent), pek çok Doğu Asya toplumu gibi toplulukçu kültürel geleneklerine dayanan benlik kurgusunu ise karşılıklı bağımlı (interdependent) olarak değerlendirdiler.

Birbirinden ayrı ve zıt kutuplar olarak değerlendirilen bu iki benlik kurgusuna Kağıtçıbaşı (1996) çeşitli eleştiriler getirmiştir. Özellikle, özerkliğin başkalarından ayrışmışlık ve kendisini başkalarından uzaklaştırma olarak yanlış anlamda yorumlandığını ifade ederek, özerkliğin toplulukçu kültürlerde de olabileceğinin altını çizmiştir. Ayrıca, sosyo-ekonomik gelişmeyle birlikte, karşılıklı bağımlı benlik kurgusundan, bağımsız benlik kurgusuna geçişin olacağını iddia eden modernleşme kuramının aksine, toplulukçu toplumlarda sosyo-ekonomik artışa karşın, yakın ilişkilerin sürdüğünü ortaya koymuştur. Kağıtçıbaşı (1996) bu eleştirilerden yola çıkarak üç farklı aile etkileşim yapısında ortaya çıkan üç farklı benlik kurgusunun (özerk, ilişkisel ve özerk-ilişkisel) gelişimini açıklayan bir aile değişim model önermiştir. Modele göre, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sosyo-ekonomik değişimlerle birlikte aile bireyleri arasında maddi bağımlılıklar azalsa da duygusal bağlılıklar devam etmekte ve bu değişimler ailelerin çocuk yetiştirme biçimlerini etkilemektedir. Çocuğun ekonomik/faydacı değerinin önemli olduğu geleneksel toplumlarda, çocuğun bağımsızlığı işlevsel değildir, hatta ailenin devamı için bir tehdit olarak görülebilir. Bu bağımlılık aile modelinde, çocuk yetiştirmede itaat ve kontrol önem taşır. Bağımsız aile modeli bunun tam tersi örüntüler içerir. Burada bireyin bağımsızlığına değer verilir ve çocuk yetiştirmede özerklik ve kendine yeterlilik önem taşır. Son olarak duygusal bağıntılılık aile modelinde ise maddi bağımlılıkların azalmasıyla birlikte, artık çocuğa faydacı değer verilmez ve çocuğun özerkliği aile için bir tehdit unsuru olmaktan çıkar. Ancak, duygusal bağımlılıklara hala önem verilmesi nedeni ile de çocuğun ailesine yakın ve bağlı olması istenir. Bu modelde, özerkliğe değer veren ama bağlılığı sağlayıcı kontrolü devam ettiren çocuk yetiştirme tarzı benimsenir. Ergenlik döneminde benlik kurgusu gelişimini ana-babanın çocuk yetiştirme biçimleri açısından inceleyen bir araştırmada Kağıtçıbaşı’nın (1996) modelini doğrulayan sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmanın sonuçları ana-babaları otoriter olan ergenlerin ilişkisel benlik kurgusu puanları ile ana-babaları otoriter ve açıklayıcı otoriter olan ergenlerin özerk-ilişkisel benlik kurgusu puanlarının ana-babaları izin verici şımartan ve izin verici ihmalkâr olan ergenlere göre daha yüksek olduğunu göstermiştir (Özdemir, 2010).

Geniş sosyal süreçlerin benliği şekillendirmesiyle oluşan bu farklı benlik kurguları bireylerin farklı duygusal, bilişsel ve motivasyonel eğilimler sergilemelerine yol açar (Markus ve Kitayama, 1991). Kültürel olarak düzenlenen pratikler, gelenekler, durumlar ve diller, kişilere bazı kavramları ve fikirleri sık sık ve zorunlu şekilde fark ettirerek ve diğer fikirleri ve kavramları göz ardı ettirerek bir hazırlama etkisi (priming effect) gibi işlev görür. Fikirlerin, değerlerin ve benlik görünümlerinin sıkça ve güçlü bir şekilde harekete geçirilmesi, bunların kronik olarak erişilebilir olmalarına neden olur ve böylece dünyayı algılamada otomatik olarak kullanılırlar (Cross ve Gore, 2012). Çok sayıda araştırmada "Ben kimim?" sorusu yanıtlanırken, Doğu Asyalıların kendilerini Amerikalılara kıyasla daha fazla ilişkisel olarak ve sosyal bağlam kullanarak tanımladıkları bulunmuştur. Genel olarak, karşılıklı bağımlı benlik kurgusu etkinleştirildiğinde, insanlar kendilerini diğerlerine benzer görme, kendilerini bağlam çerçevesinde tanımlama ve diğerlerinin görüşlerine daha fazla dikkat etme eğilimi gösterirler. Bağımsız benlik kurgusu etkinleştirildiğinde, insanlar kendilerini başkalarından ayırma ve durumdan bağımsız olarak kendilerini görme eğilimi sergilerler. Karşılıklı bağımlı benlik kurgusu hazırlama etkisine maruz kalan insanlar, bağlama bağlı olan bilişsel görevler üzerinde daha iyi performans gösterirken; bağımsız benlik kurgusu hazırlama etkisine maruz kalma, yaratıcılık veya yeni fikirler üreten görevler gibi diğer bilişsel görevler üzerindeki performansı arttırmıştır (bkz., Cross ve Gore, 2012).

Markus ve Kitayama (1991) hangi duyguların ne yoğunlukta ve ne sıklıkta yaşanacağının ve ifade edileceğinin benlik kurgularımızla ilişkili olduğunu iddia etmişlerdir. Bağımsız benlik kurgularına sahip bireyler mutluluk, öfke, gurur gibi ben merkezli duyguları daha çok ifade ederken, karşılıklı bağımlı benlik kurgusuna sahip bireyler ise suçluluk, utanç ve diğerkâmlık gibi öteki merkezli duyguları daha fazla ifade ederler. Diğer yandan, pek çok motivasyon evrensel olmakla birlikte, onların kültüre özgü olduğu ve kültürel olarak düzenlendiği belirtilmiştir. Örneğin, Batı kültüründe kişisel istekler, arzular ve seçimler motivasyondaki en saf güçlerden bazıları iken, Doğu kültürel bağlamlarda bunlar daha az değerlidir. Benlik saygısı, başarma ihtiyacı, kendini yüceltme her iki benlik kurgusu içinde önemli bir güdü olmasına rağmen, neyin bu motivasyonları getireceği benlik kurgusuna göre değişmektedir (Cross ve Gore, 2012).

Kültürel psikoloji alanında yapılan çok sayıda çalışma, benlik kavramının insan davranışlarındaki çeşitliliği anlamamızda başat bir rol oynadığını göstermiştir. Yukarıda da kısaca değinildiği gibi, kültürel bağlam ne düşüneceğimizi, neye karar vereceğimizi, neyi seveceğimizi ve nasıl davranacağımızı etkilemektedir. Çalışma sonuçları, insanların “özgür iradeye” sahip olduğu görüşünü çürüten fikirleri desteklediğini gösteriyor. Kültür tarafından düşündüğümüzden çok daha fazla yönlendirilmekteyiz ve ne yazık ki bunun farkında değiliz. İnsan ve onun dar ve geniş çevresi birbirini karşılıklı etkiler, bu nedenle insanı (ve dolayısıyla kendimizi) daha iyi anlamak için ikisinin bir arada incelenmesi önem taşımaktadır.

Kaynaklar:

Cross, S. E., & Gore, J. S. (2012). Cultural models of the self. İçinde M. R. Leary, & J. P. Tangney (Eds.), Handbook of self and identity. (2nd Ed.) (ss. 587-614). New York: Guilford Press.

Kağıtçıbaşı, Ç. (1996). Özerk-ilişkisel benlik: Yeni bir sentez, Türk Psikoloji Dergisi, 11(37), 36-43.

Markus, H. R., & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition, emotion, and motivation. Psychological review, 98(2), 224.

Özdemir, Y. (2010). Ergenlik Döneminde Benlik Kurgusu Gelişiminin Anababanın Çocuk Yetiştirme Stilleri Açısından İncelenmesi, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 17 (2), 83-90.

Görsel Kaynak: 
http://dusunbil.com/yabanci-dil-kullaniminda-ahlak-anlayis…/

Anasayfaya Dön

İçerik Ekleme Tarihi : [07-Eki-2019]

İçerik Görüntüleme : [753]